Aya Nikola Kilisesinin duvarlarının anlatmadıkları!

Bir bina sadece bir bina değildir..

Yazı: İkbal Çiğdem Damar

Bu yazı Bodrumlife Dergisi Haziran 2013 sayısında yayınlanmıştır.

Aya Nikola Kilisesinin duvarlarının anlatmadıkları!

Hikâyemizin başı

Bundan birkaç yüz yıl önce Osmanlı amirali Kızılhisarlı Mustafa Paşa’nın Osmanlı Donanması’na gemiler yapmak için Bodrum’a gelmesiyle başlıyor kilisemizin hikâyesi…

Kızılhisarlı Mustafa Paşa savaş gemileri yapmak için komşu Yunan Adaları’ndan ustalar ve işçiler getirtip Bodrum’a yerleştirecek ve bu Rum ustalarla işçiler Bodrum’da büyük bir kilise inşa edecekler, bu kiliseye de kendi inançlarınca denizcilerin, tüccarların, öğrencilerin, çocukların hatta hırsızların koruyucusu olan Aya Nikola’nın adını vereceklerdi.

Aya Nikola Kilisesi Osmanlılar zamanında inşa edildi

1780 yılında inşası tamamlanan Rum Ortodoks kilisesi ve yarımadada yapılmış olan pek çok şapelin yapımına Osmanlılar izin verdi. İzin vermekle de kalmadı Osmanlı padişahları, Rum tebaanın ibadetlerini yerine getirebilmeleri için onarım fermanları çıkardılar.

Aynı yıllarda bugün hâlâ ibadete açık olan Kızılhisarlı Mustafa Paşa Camii, Tepecik Camii, Kelerlik Camii, Türkkuyusu Camii gibi pek çok cami de yapıldı.

O zamanlar herhalde herkes işiyle gücüyle meşgul olduğundan, iş bölümüne ve karşılıklı hoşgörüye dayanan bir hayat vardı. Kimse kimsenin kilisesine, camisine, mezarına, kutsalına dokunmaya kalkışmıyordu.

Mübadele ve boş kalan kilise

Derken 1923 yılında mübadele dolayısıyla Bodrum’daki Yunanlılar gitti, onların yerlerine artık bizim toprağımız olmayan Girit’ten gelen Türkler yerleştiler. Rum Mahallesi, Giritli mahallesine dönüştü. Mallarını mülklerini satıp veya bırakıp giden Yunanlılarla farklı inançlara sahip olsalar da iş bölümüne dayalı iyi ilişkiler kurmuş olan Bodrum halkı yeni gelen Giritli Türklere alışmakta zorlandı. Dinleri aynı olsa da farklı davranışlara, alışkanlıklara sahip Giritlilere “yarı gâvur” gözüyle bakmaya başladı. Gel zaman git zaman Giritlilere de alışıldı, denge kuruldu.

Kilisede ise ibadet edecek kimse kalmamıştı.

Kilise binası zamanla en güzel duyguların, güzel başlangıçların mabedine dönüştü

Kilise binası zamanla sosyal ve kültürel bir mekân oldu

Aya Nikola Kilisesi, müdavimleri gittikten sonra artık bir kilise değil, bir binaydı sadece. Zamanla bu bina, ihtiyaç duyulan alanlarda imdada yetişti ve Bodrum’un tarih çizgisinde bir kilise değil ama her fırsatta önemli işler için kullanılan bir bina olarak kendine yer edindi; Süngerleri koyacak yer bulamayınca sünger deposu, istimle çalışan bir motorla elektrik üretmek için fabrika, film izlemek için sinema, tiyatro ve benzeri gösterilere sahne, hatta gelin-damatlara nikah ve düğün salonu…

Kilise 1923 – 1969 yılları arasında Bodrum’da yaşayan herkesin bir şekilde yolunun düştüğü, hayatının önemli anlarını yaşayıp bu anları sevdikleriyle paylaştığı bir mekân oldu. Kilise binasında ilk filmler seyredildi, film starlarının jönlerinin görüntüleri burada kalpleri çarptırdı. Kilisenin sahnesinde izlenen tiyatro eserleri kimi zaman coşkuyla, kimi zamansa hüzün ve gözyaşıyla alkışlandı.

1928-29’lu yıllarda Kilise binasına buharla çalışan bir elektrik üretme motoru kurarak Bodrum’a elektrik sağlayan şirketin kurucuları Hasan Uslu, Hasan Zengin ve Belediye Başkanı Dr. Mümtaz Ataman’ın kardeşi Necip Ataman idi.


Kilise binası 46 yıl boyunca Bodrumluların hayatında yer aldı

“1930 – 1980 Bodrum” kitabının yazarı Bodrum’un köklü ailelerinden Rüştü Gür anlatıyor:
“Bodrum Gençlik ve Spor Kulübünün etkinlikleri ikinci bir okul gibiydi. Biz de bizden önceki kuşağın izinden gidip yalnızca futbol oynamıyor, atletizm ve tiyatro çalışmaları da yapıyorduk. Yöneticimiz Bodrum’un tanınmış ailelerinden Derviş Görgün’ün kardeşi Yusuf Görgün’dü. Yalnızca spor çalışmalarımızı değil her türlü etkinliğimizi o yönetir, bizleri kültürel açıdan da eğitirdi.

Tiyatro çalışmalarımızı kulüp lokalinde yapardık. Kaymakam Ekrem Severcan’ın döneminde Kaymakam Bey’in eşinin başkanlığında tiyatro çalışmaları Halkevi’nde yapılırmış. Onlar da oyunlarını Kilise’de sahnelerlermiş.”

“Cumhuriyetin ilk yıllarında Kilise, Halkevi’ne bağlı sosyal etkinlikler için kullanılırdı. Ayrıca 1943 – 44 yıllarında žŞoför Kemal Ay adlı bir şahıs dışarıdan tiyatro grupları getirip Kilise’de gösteriler düzenlerdi. Kilise’de Turgut Nalbantoğlu’nun ablası Halime Hanım ile Bodrum Jandarma Komutanı Abdülkadir Okyay’ın nikah töreni de yapıldı.”

“Kulüp olarak Süt isimli bir tiyatro oyunu sahneye koymuştuk. Her zaman yaptığımız gibi Halkevi’nin bünyesinde, Kilise’de oynayacaktık. Ama davetiyeler Halkevi adına hazırlanacağına CHP adına hazırlanmış, Halk Partisi İlçe Başkanı Niyazi Toker tarafından da imzalanmıştı. Kendisi de Halk Partili olan babam “gençleri nasıl olur da politikaya alet edersiniz?” diye çok kızdı. Davetiyelerin parti adına değil, daha önceleri olduğu gibi Halkevi adına basılmasını istedi. Önerisi kabul edilmeyince piyes iptal edildi.”


“Tarihi değeri yoktur, bunlar kiliseyi ibadete açacaklar” dedikoduları

Kilise olarak 1923 yılında boş kalan fakat yıllarca Bodrum’un sosyal ve kültürel
yaşamında önemli bir yer edinen Kilise Binası nedense birilerini rahatsız ediyor. “Tarihi değeri yok”, “kiliseyi ibadete açacaklar” gibi dedikodular etrafta dolaşmaya başlıyor. Kilise’nin yıkılması için Belediyeye baskılar sürüyor.


“Çökme tehlikesi vardır” diye yıkımına karar verilen Kilise dinamitle zor
yıkılıyor.

Bundan sonrasını da Baskın Oran’dan dinleyelim:
“Belediye Reisi Derviş Bey’in bu barbarlığı yapması mümkün mü? İnsancıl. Zamanı için çok kültürlü; lise bitirmiş. Çok dindar; ibadet yerini yıkar mı? Üstelik, süngerci Kalimnoslularla ve diğer adalılarla her an görüşüyor, gidip geliyor. Kendi anasıyla konuştuğu dil yani anadili de Rumca, çünkü Girit göçmeni. Sabah kalkınca ilk işi, çıt, radyoyu açıp Rumca şarkı bulmak oluyor da, ilkokula gidecek kızını öyle uyandırıyor.

Derviş Bey tabii ki razı olmuyor. Bunun üzerine baskılar yoğunlaşıyor ve ‘Sen yapmayacaksan biz yapacağız!’lar başlıyor. Bu ayrıntıları nereden biliyorsun derseniz, Derviş Bey benim görme mutluluğuna eremediğim kayın pederim.

Tabii, aklı başında insanlar da var. Bodrum’u Tanıtma ve Turizm Derneği 1965’te başkan Rüştü Gür imzasıyla gönderdiği yazılarla yetkilileri uyarıyor. Bu anıt yıktırılırsa hem turizm baltalanır hem de Yunanistan misillemeye girişip camileri yıkmaya başlayabilir, diyor.

Sonunda Muğla’dan bir fen memuru yollanıyor, bu zat ‘Tarihî bir özelliği yoktur; Nikola adlı biri tarafından yaptırılmıştır. Mail-i inhidam [çökme eğilimi] bahis konusudur’ raporu veriyor. Köyişleri Bakanlığı Aya Nikola’yı belediyeden 10 bin liraya satın alıyor. Yıkım başlıyor.

İşin ilginç (ve daha da rezil) tarafı, ‘çökme tehlikesi vardır’ denilen güzelim anıta kazma kürekle girişip yıkamayınca sonunda dinamit koyuyorlar. O kadar ki, meydana açılan ve bugün Seyfi Bar’ın bulunduğu çıkmaz sokakta yaşayan ihtiyar kadınlardan dinledim, evlerinin kimi camları kırılıyor. Bununla bile ilk katın duvarlarını yıkamayınca o çirkinler çirkini Halk Eğitim’i onların üzerine çıkıyorlar. Yıkım 1969’da, evet bin dokuz yüz altmış dokuz’da sonuçlanıyor.”


Aya Nikola Kilisesi, Bodrum kent kimliğinin ve ortak belleğinin ayrılmaz bir
parçası

Ara Güler’in fotoğraflarından bize hüzünle bakan Aya Nikola Kilisesi, Bodrum kentinin kimliğinin bir parçası olarak ortak belleğimizde hâlâ varlığını sürdürüyor.

Osmanlı atalarımızın uygar devlet anlayışı sonucunda bir kilise olarak vücut bulan fakat sonrasında bir neslin, gençliğin kimliğini şekillendiren, sosyal hayatını renklendiren, aydınlatan bir bina iken bir anda yerle bir edilen, edilmek istenen acaba sadece duvarlar mıydı?

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Görünmeyenin Peşinde Resim Sergisi, 14 Ağustos Çarşamba

Next Story

Spartaküs Balesi 20-21 Ağustos geceleri Bodrum Kalesi’nde

Latest from Çiğdem Damar Bodrumlife Yazıları